Ebelik mesleği geleneksel anlamda doğumları yaptıran, gebelik ve lohusalık döneminde bakım veren sağlık elemanı olarak algılanır. Oysa, ülkemizde, özellikle köylerde hizmet veren ebeler toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesi konusunda çalışan, tedavi hizmetlerinde hemşirelik görevi alan, okul sağlığı, halkın eğitimi, toplum kalkınmasına yardım eden, hatta gerektiğinde çevre sağlığı konularında hizmet veren kişilerdir. Bu nedenle, özellikle köy ebeleri “halk sağlığı elemanı” olarak kabul edilmelidir.
Ebelik konusundaki önemli bir konu “geleneksel ebe” olarak tanımlanan eğitimsiz ve yetkisiz halk ebeleri (ebe-nine) ile mücadeledir. Nitekim, 1928 yılında çıkartılan “1219 sayılı Tababet ve Şuabat-ı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun” geleneksel ebelerin doğum yapmalarına yasak getirmiştir. Ancak, o tarihte diplomalı ebe sayısının çok az olması (136 adet) nedeniyle bu hükmün uygulanması ne yazık ki uzunca bir süre mümkün olamamıştır.
Ülkemizde ebelik eğitimine 1842 yılında başlanmış olmakla birlikte başarı sağlanamadı. Ebelik mesleğinin dönüşümünde önemli rol oynayan Dr. Besim Ömer (Akalın) Paşa tarafından 1892’de ülkenin ilk doğumevi (viladethane) açıldı. 1909’da ise Kadırga’da bir Ebelik Mektebi kuruldu. “Ebelerin ebesi” unvanı verilen Dr. Besim Ömer, bu dönemde “ideal ebe tiplojisi”ni de belirledi. Buna göre ebeler sır saklayan, zengin fakir demeden her çağrıldığı yere giden, okulda öğrendiklerini aktararak halkı kocakarı tavsiyelerinden kurtaran kişiydi.
Cumhuriyet döneminde de diplomalı ebe sayısını attırmaya yönelik girişimler oldu ve İstanbul’daki mektebin haricinde elli kişilik Ebe Talebe Yurdu kuruldu. Numune Hastanelerinde ebelere yönelik kısa kurs programları düzenlendi. O tarihte ülke nüfusunun yaklaşık yüzde sekseninin köylerde yaşadığı dikkate alınarak 1936 yılında köy ebe okullarının açılmasına karar verildi.
26 Haziran 1937 tarihinde “Köy Ebelerinin Vazifeleri ve Sureti İstihdamları Hakkında Talimatname” hazırlandı. Eğitim süresi 1 yıl olan bu okullarda öğrencilerin giyim, yiyecek, yatacak yer ve eğitim malzemesi ihtiyacı okul tarafından karşılanacaktı. Mezunlar, kendi köylerinde ya da nüfusu 4.000’den fazla olmayan civar köylerde dört yıl zorunlu hizmetle yükümlü tutulmaktaydı. Mezun ebelerin tarımla uğraşmaları yasaktı; görev bölgesindeki gebeleri altı aylıktan itibaren en az ayda bir ziyaret etmeleri, doğum zamanı yaklaştığında doğum yapılacak yeri hazırlamaları gerekiyordu. Ayrıca lohusayı izleme, anne ve çocuğun sağlık durumunda herhangi bir olumsuzluk gördüğü takdirde en yakın yerdeki hükümet tabibine başvurması, tabibin önerilerine davranması gerekiyordu.
Ebe okulları iki dereceli olarak sınıflandırılmaktaydı. Birinci derece ebe okullarından eğitim süresi en az iki yıldı. Bu okullara ortaokul mezunları alınacaktı. İkinci derecedeki ebe okullarının eğitim süresi ise en az bir yıl olarak belirlendi. Bu okullara ilkokulu mezunları kabul edilecekti. Birinci derecede ebe mektebinden mezun olanlar şehir ve kasabalarda, İkinci derece ebe okullarından mezun olanlar ise köylerde çalışabileceklerdi.
Günümüzde ebelik eğitimleri üniversite düzeyinde verilmektedir.