Hacettepe Üniversitesi ülkemizdeki tıp eğitimine reform niteliğinde yenilikler getirdi. Daha önceleri tıp eğitimindeki yıllar birinci, ikinci sınıf gibi adlandırıldı. Yeni modele göre her eğitim-öğretim yılı “dönem” olarak adlandırıldı. Yani tıp eğitimi 6 sınıftan değil, 6 dönemden oluşuyordu. İlk üç dönem kuramsal eğitime ayrılmıştı. Öğrenciler her dersten ayrı ayrı başarılı olup geçmek yerine dönemin bütününden başarılı olmak zorunda kaldılar. Ders geçmek değil, dönem geçmek ilkesi getirildi.
Dört ve beşinci dönemler klinik stajlara ayrılmıştı. Altıncı dönem ise “aile hekimliği” ya da “intörnlük” dönemi olarak adlandırılırdı. İntörnlük dönemi tıp eğitiminin beceri kazanma açısından en önemli dönemiydi ve intörnler 12 ay boyunca (tam yıl) kliniklerde araştırma görevlileriyle eşit şekilde çalışırlardı. Belki de Hacettepe reformunun tıp eğitimize kazandırdığı en önemli şey internlik sistemidir.
Hacettepe Tıp Fakültesinin kurulmasıyla ülkede ilk kez “toplum hekimliği” yaklaşımı ile topluma yönelik bir eğitim modeli benimsenmişti. Bu yapılanma ABD’deki Case Western Reserve Üniversitesi içindeki Tıp Fakültesi yapılanmasına benziyordu. Eğitim planında dersler disiplin esasına göre (Anatomi, Patoloji, Fizyoloji vb.) değil vücudun başlıca sistemlerine göre ders kurulu (Dolaşım Sistemi Ders Kurulu, Sinir Sistemi Ders Kurulu vb.) esasına göre işleniyordu. Ders kurulu programında sistem bütünlüğü içinde anatomi, fizyoloji, patoloji gibi farklı disiplinlerin konuları “entegre” (bütünleşik) şekilde öğrencilere aktarılıyordu (entegre tıp eğitimi).
Bir yanda entegre eğitim modeli gereği olan ders kurulları sürerken diğer yanda öğrenciler her hafta bir yarım gün hemşire ile birlikte kendilerine paylaştırılmış aileleri evlerinde ziyaret ederlerdi. Böylece öğrenciler aileleri kendi ortamlarında izler ve yaşam koşulları, beslenmeleri, konut durumları ile sağlıkları arasındaki ilişkiyi gözleme fırsatı bulurlardı. Klinik stajların bir bölümü, Tıp Fakültesi Hastanesinden farklı yerde, ilçelerde kurulu birinci ve ikinci basamak sağlık kuruluşlarında (Sağlık Ocağı, Bölge Hastanesi, Gülveren Ana-Çocuk Sağlığı Merkezi) uygulanıyordu. Başka bir deyişle, Hacettepe’de topluma dönük tıp eğitimi ilkesi Fakültenin ilk yıllarından başlayarak uygulanırdı.
Tıp eğitimine 1963 yılında Ankara Üniversitesi Tıp ve Sağlık Bilimleri Fakültesi olarak başlayıp, 1967 yılında bağımsız olan Hacettepe Üniversitesinin kuruluş macerası ileri görüşlü olma, planlı hareket, girişimcilik, adanmışlık, azim, kararlılık, liderlik, yenilikçilik, reformculuk, fırsatları yaratma, insan ilişkileri, vakıfçılık konularında çok az örneği olan ve örnek alınması gereken bir olaydır. Kuşkusuz bu müthiş olayın mimarı Prof. Dr. İhsan Doğramacı'dır. O olmasaydı Hacettepe olmazdı. Hacettepe olmasaydı acaba neler eksik kalırdı? Hacettepe’nin kuruluşu Türkiye’de tıp eğitimini ve genel anlamda yükseköğretimi etkileyen çok önemli bir olaydır.