Gebeliğin sonlandırılması, yani rahim tahliyesi ya da halk arasındaki deyişle kürtaj, bir doğum kontrolü yöntemi değildir, ama bir kadın hakkıdır. Doğum kontrolü uygulamayı denediği halde başaramayan, istemediği halde ya da yasadışı bir ilişki sonucunda gebe kalan kadınların bu sosyal sorunlarının çözümüdür.
Kürtajın aslı “küretaj” dır. Sözlük anlamı kazımaktır (gebe bir rahmin içini kazıyarak temizlemek). Bu terim yerine “rahim tahliyesi” ya da “gebeliğin sonlandırılması” terimlerini kullanmak daha doğru olur. Çünkü, kürataj, rahim tahliyesinin yalnızca bir yöntemidir ve günümüzde daha az kullanılmaktadır. Onun yerini, giderek başka tıbbi yöntemler almaktadır.
Türkiye için 1965 yılı bir dönüm noktasıdır. Çünkü, o yıla kadar nüfusunu arttırıcı bir politika izleyen Türkiye, 557 Sayılı “Nüfus Planlaması Hakkında Kanun” unu kabul etmekle, nüfusunu sınırlayıcı politika izlemeye başlamıştır. Böylece, doğum kontrolu uygulamaları serbest olmuştur. Bu kanun, ana-çocuk sağlığının geliştirilmesi ve ülkenin sosyal ve ekonomik kalkınması açılarından bir reform niteliğindedir.
Bu kanun bir başlangıç oldu. 5 Mayıs 1983 tarihinde, TBMM 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanunu kabul ederek, aile planlaması uygulamalarına yeni bir boyut getirdi. Bu tarihten sonra, hem doğum kontrolu uygulamalarında yeni gelişmeler oldu, hem de gebeliğin sonlandırılması konusunda ileri bir adım atıldı.
O zamana kadar yalnızca annenin ya da bebeğin hayatını tehlikeye atan tıbbi nedenler için izin verilen gebeliğin sonlandırılması, serbest oldu. Yani, 1983 yılından buyana, gebe bir kadın, gebeliğinin ilk 10 haftası içinde (başlangıçta ilk 12 haftaydı) eşi ile birlikte bir sağlık kuruluşuna gidip, bu gebeliğini istemediğini söylerse, o gebelik sonlandırılabiliyor. Eğer, gebe kadın evli değilse, bu kararı tek başına alabilir. Böylece hem ailenin hem de doğacak bebeğin başına gelecek kötü sonuçlar önlenmiş olur.
İstemeden gebe kalan kadınların büyük çoğunluğu bu gebelikten kurtulmanın yollarını ararlar. Bunun çaresi, doğum kanalına çöp sokmak, kocakarı ilaçları almak, ya da başka tehlikeli yollara başvurmaktır. Bunun sonucunda yalnızca ana karnındaki bebek ölmez, anne de hayatını kaybedebilir. Türkiye’de 1983 yılından önce, her yıl 500.000 dolayındaki kadın bu yollara başvuruyor, binlercesi ölüyordu. 18 Aralık 1983 tarihinde yürürlüğe giren Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük, Türkiye'de kadınların üreme sağlığına erişimini düzenleyerek, bu hizmetlerin güvenli, etik ve standartlara uygun bir şekilde sunulmasını sağlamanın temelini atmıştır. Bu bir reformdu. Bu yasa ile iftihar edilmesi gerekir.
Gebeliğin sonlandırılmasının İslam dinine de aykırı olmadığı konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açıklamaları var. Bu uygulaması nedeniyle Türkiye bütün İslam ülkelerinin önüne geçmiş, hatta birçok dünya ülkesinden de daha uygar bir düzeye erişmiştir.
İstenmeyen gebeliklerden doğan çocukların sosyal bir sorun olduğu konusunda sayısız araştırma vardır. Bu çocukların fiziksel ve ruhsal sağlıklarının bozuk olduğu, kişilik bozukluğu geliştirdikleri, topluma uyum sorunları olduğu, kural dışı davranışlara yöneldikleri bilimsel gerçeklerdir. Asıl cinayet, böyle çocukların doğmasına zorla izin vermektir. Yoksa, henüz canlılık kazanmamış bir dölütün doğmasını engellemek cinayet değildir.