İnsan hakları, kamu adına otoriteyi temsil eden devlet ile vatandaş arasındaki ilişkilerde her bir vatandaşın eşit derecede sahip olduğu haklardır. Evrensel bir kavram olan hasta hakları insan haklarının bir uzantısıdır ve tıpkı, tüketici hakları, çevre hakkı, gelişme hakkı gibi üçüncü kuşak insan hakları içerisinde tanımlanır.
1981 yılında Dünya Hekimler Birliği tarafından Lizbon’da açıklanan ve aynı adla bilinen Hasta Hakları Bildirgesi'nde, hasta hakları şu hususları kapsar:
Sağlık hizmetine ulaşma hakkı,
Özgürce karar verebilen bir hekim tarafından muayene ve tedavi edilme hakkı,
Tanı ve tedavisine yönelik bilgilendirilme hakkı,
Yapılacak girişimlerle ilgili aydınlatıcı bilgi aldıktan sonra rıza (onam) verme hakkı,
Gizlilik hakkı.
Türkiye’de 1928 yılında kabul edilen Tababet ve Şuabat-ı Sanatlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun'da hasta haklarının temel bir ilkesi olan tıbbi girişimlerden önce hasta rızasını gerektiği yer almaktadır. 1960 yılında yayınlanan Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi de hasta haklarıyla ilgili hususlar içermektedir. Ancak, bu konudaki en önemli kilometre taşı 1 Ağustos 1998 tarihinde yayımlanan “Hasta Hakları Yönetmeliği” dir.
Hasta hakları ile bağlantılı olarak ülkemizde tartışmalara yol açan bir gelişme, Sağlık Bakanlığı tarafından 2004 yılında yayımlanan Hekim Seçme Yönergesi (Poliklinik Hizmetlerinin Yeniden Yapılandırılması Genelgesi) oldu. Bu yönergeye göre kişiler her türlü sağlık hizmeti için istedikleri hekime başvurabilme serbestliği kazandı. İlk bakışta olumlu gibi görülen bu uygulama sonucunda birinci basamağın işlevi sınırlandırıldı, hasta sevk sistemi fiilen kaldırılmış oldu.
Hasta haklarının sağlık sistemimiz içinde giderek daha belirgin şekilde uygulamaya girmesi ülkemizde “hekim hataları” (malpraktis) konundaki davaların da artmasına yol açmıştır. Sağlık Bakan yardımcısının açıklamalarına göre ülkemizde hekim hataları nedeniyle her yıl yaklaşık 1200 dolayında dava açılmaktadır. Kuşkusuz, bu davalar hastaların haklarının korunması, hekim ve diğer sağlıkçıların hizmetleri sırasında daha dikkatli ve hasta hakları ilkelerine sadık kalmaları açısından önemli ve yararlıdır. Öte yandan, söz konusu davaların giderek artması hekimleri de Sağlık Bakanlığını da tedirgin etmektedir. Çünkü, hekimler giderek hasta ile doğrudan temas edilmeyen tıp dallarına yönelmektedir ve bunun sonucunda beyin cerrahisi, genel cerrahi, kalp ve damar cerrahisi, kadın hastalıkları gibi bazı klinik dallarda uzman açıkları görülmeye başlamıştır. Bu nedenle Hükümetimiz önlemler almak zorunda kalmıştır. Bunlardan birisi hekimler için “zorunlu mali sorumluluk sigortası” uygulaması, diğeri ise Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda yapılan değişiklikle “Mesleki Sorumluluk Kurulu” oluşturulması davaların açılmasında bu kuruldan izim alınması uygulamasının başlatılmasıdır.